tag:blogger.com,1999:blog-178973512024-03-06T04:03:50.705+03:00altıcizilenUnknownnoreply@blogger.comBlogger46125tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-44097070037228971192019-02-04T09:44:00.002+03:002019-02-04T09:44:39.782+03:00<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBaP0N6NCMta5EgnB651nVMkXlzXwcSrzV0K0OxrVX5WmVGxV7HXdnftMm03xsuL98gO4TYS3PPUx_BnafpVX5I825dj_v7OKiDxQJGWwLBEM6Ahd6Dj97ginim-jRvi7e4_3Q/s1600/BEN.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="400" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBaP0N6NCMta5EgnB651nVMkXlzXwcSrzV0K0OxrVX5WmVGxV7HXdnftMm03xsuL98gO4TYS3PPUx_BnafpVX5I825dj_v7OKiDxQJGWwLBEM6Ahd6Dj97ginim-jRvi7e4_3Q/s320/BEN.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1160693265340875562006-10-13T01:39:00.000+03:002006-10-13T01:47:45.356+03:00manzara<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/1600/u02_72_lg.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/320/u02_72_lg.jpg" border="0" alt="" /></a><br />Dünyadan söz edecektim, içindeki şeylerden.<br />Niye anlatmaya buradan başlıyorum, bilmiyorum. Bir gün hava sıcaktı, beş yaşındaki kızım Rüya ile adada kalıyorduk, sonra at arabasıyla gezmeye çıktık. Ben arabaya ters oturdum, kızım da benim karşıma. Yüzü gidiş yönünde. Ağaçlı çiçekli bahçeler arasından geçtik, alçak duvarlar, ahşap evler, bostanlar. Araba tıkı-tıkı ilerlerken beş yaşındaki kızımın yüzüne bakıyordum, yüzündeki ifadeye, dünyada ne gördüğüne.<br />Şeyler, eşyalar; ağaçlar duvarlar; afişler, yazılar, sokaklar, kediler. Asfalt. Sıcak. Sıcak mı sıcak.<br />Sonra yokuş başladı, atlar pufladı, arabacı kırbacını vurdu. Araba yavaşladı. Bir eve baktım. Kızımla ben, ikimiz de, yanımızdan akıp geçen dünyanın sanki aynı yerine bakıyorduk. Tek tek şeylere: Yaprak, çöp tenekesi, top, at, çocuk, ev, bisiklet. Ama: Yaprağın yeşiline, çöp tenekesinin kırmızısına, topun zıplayışına, atın bakışına, çocuğun yüzüne. Sonra bunlar bir anda çekip gidiyorlardı, biz de zaten onlara bakmıyorduk tam; gözümüz tam hiçbir yerde durmuyordu. Sıcak öğleden sonra dünyanın hiçbir yerine bakmıyorduk. Sıcakta her şey olup gidiyordu, hamur gibi, sanki buharlaşmış bir dünya. Biz de dalmış gitmişiz,! Hem görüyoruz, hem de görmüyoruz. Dünya bir sıcak renk olmuş, biz de onu aklımızla görüyoruz.<br />Ormandan geçtik, ama orası bile serin değildi, içinden bir sıcak çıkıyordu sanki. Atlar yokuş dikleştikçe yavaşladılar. Ağustos böceklerini duyuyorduk. Araba iyice yavaşlamış, yol sanki çamlarla daralmıştı ki birden bir manzara gördük.<br />"Brrrs" dedi arabacı, atları durdurdu: "Dinlensinler" dedi.<br />Durup manzaraya baktık... Yanımız hemen uçurumdu. Aşağıda kayalar, deniz; bir buğunun içinde öteki adalar. Ne kadar da güzeldi denizin mavisi, üzerinde kamaşan güneş: Her şey tertemiz, pırıl pırıl yerli yerinde. Manzara: Sanki tamı tamına bir dünya. Rüya ile ona bakmayı seviyorduk; sessizce.<br />Arabacı bir sigara yaktı, kokusu geldi.<br />Niye güzeldi buradan dünyaya bakmak? Belki hepsi gözüktüğü için. Belki buradan düşersek öleceğimiz için. Belki uzaktan hiçbir şey kötü olmadığı için. Belki hiç bu kadar yukarıdan bakmadığımız için. Ne yapıyorduk şimdi biz burada? Bu dünyada?<br />"Güzel mi?" dedim Rüya'ya. "Niye güzel?"<br />"Buradan düşersek ölür müyüz?"<br />"Ölürüz."<br />Bir an korkuyla uçuruma baktı. Ama sonra sıkıldı. Uçurum, deniz kayalar: Her şey hep aynıydı, hiç hareket etmiyordu. Sıkıcı. Bir köpek geldi! "Köpek," dedik. Kuyruğunu sallıyordu, hareket ediyordu. Onu sevdik, manzaraya bir daha bakmadık. (<a href="Dünyadan söz edecektim, içindeki şeylerden.">kaynak</a>)<br /><span style="font-weight:bold;">orhan pamuk</span><br /><br /><center><a href="http://altıcizilen.blogspot.com">altıÇizilen</a></center>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1160566468904190852006-10-11T14:27:00.000+03:002006-10-11T14:34:28.916+03:00koku<div xmlns="http://www.w3.org/1999/xhtml"><p><br /><img align="left" alt=" " height="134" hspace="4" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/48/GDMaupassant.jpg" style="margin: 1px 4px" title="Guy de Maupassant" vspace="1" width="90"/>Geçenlerde <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Guy_de_Maupassant" target="_blank"><strong>Guy de Maupassant</strong></a> 'ın bir öyküsünü okudum. Öyküde <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Turgenyev" target="_blank"><strong>Turgenyev</strong></a> 'in bir dost meclisinde anlattığı korkutucu bir anıdan bahsediliyor. <br /></p><br /><p><br />Turgenyev bir av gezisi sırasında serinlemek için bir ırmağa girmiş. Irmak ağaçların altında, ağaçların içinden, üstünde yüzen otlarla dolu, derin, soğuk ve berrak bir biçimde akıyormuş. Turgenyev yavaşca yüzüyormuş, ruhu sakinmiş, hafifçe otlara köklere dokunuyormuş, sarmaşanların tenini okşayıp gitmesinden mutluluk duyuyormuş. Derken bir el dokunmuş omzuna. Büyük bir sarsıntıyla arkasını dönmüş ve kendisine gözü dönmüş biçimde bakan korkutucu bir varlık görmüş. Bir kadına ya da dişi maymuna benziyormuş. kocaman kırışıklarla dolu bir yüzü varmış ve gülüyormuş. şüphesiz memeleri olan adlandırılamaz iki şey önünden sallanıyormuş, upuzun, karmakarışık ve güneşten kızıllaşmış saçları yüzünü çevreliyor ve sırtının üstünde dalgalanıyormuş. <br /></p><br /><p><br />Düşünmeden, düş kurmadan, anlamadan çılgın gibi kıyıya doğru yüzmeye başlamış. ama yaratık daha hızlı yürüyormuş ve onun dirseğine, bacaklarına sırtına dokunuyormuş sırıtarak.<br /></p><br /><p><br />Sonunda kovalamaca karaya çıkınca da devam etmiş. en sonunda bir çoban çocuğa rastlamışlar ve çocuk yaratığı kovmuş. meğer yaratık ormanda çobanların yardımıyla yaşayan deli bir kadınmış.<br /></p><br /><p><br />Hikaye korku üzerine bir hikaye ve böyle Turgenyev dışında birilerinin de anlattığı bir kaç kısa hikayeyi barındırıyor ve arada Guy de Maupassant korku üzerine değinmelerde falan bulunuyor. <br /></p><br /><p><br />Bu özerini verdiğim benim şimdiye kadar okuduğum en ürkütücü hikaye. <br /></p><br /><p align="center"><br /><a href="http://alticizilen.blogspot.com">altıçizilen </a> <br /></p><br /><br /><br /></div>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1160566368932048922006-10-11T14:26:00.000+03:002006-10-11T14:32:48.986+03:00koku<div xmlns="http://www.w3.org/1999/xhtml"><p><br /><img align="left" alt=" " height="134" hspace="4" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/48/GDMaupassant.jpg" style="margin: 1px 4px" title="Guy de Maupassant" vspace="1" width="90"/>Geçenlerde <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Guy_de_Maupassant" target="_blank"><strong>Guy de Maupassant</strong></a> 'ın bir öyküsünü okudum. Öyküde <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Turgenyev" target="_blank"><strong>Turgenyev</strong></a> 'in bir dost meclisinde anlattığı korkutucu bir anıdan bahsediliyor. <br /></p><br /><p><br />Turgenyev bir av gezisi sırasında serinlemek için bir ırmağa girmiş. Irmak ağaçların altında, ağaçların içinden, üstünde yüzen otlarla dolu, derin, soğuk ve berrak bir biçimde akıyormuş. Turgenyev yavaşca yüzüyormuş, ruhu sakinmiş, hafifçe otlara köklere dokunuyormuş, sarmaşanların tenini okşayıp gitmesinden mutluluk duyuyormuş. Derken bir el dokunmuş omzuna. Büyük bir sarsıntıyla arkasını dönmüş ve kendisine gözü dönmüş biçimde bakan korkutucu bir varlık görmüş. Bir kadına ya da dişi maymuna benziyormuş. kocaman kırışıklarla dolu bir yüzü varmış ve gülüyormuş. şüphesiz memeleri olan adlandırılamaz iki şey önünden sallanıyormuş, upuzun, karmakarışık ve güneşten kızıllaşmış saçları yüzünü çevreliyor ve sırtının üstünde dalgalanıyormuş. <br /></p><br /><p><br />Düşünmeden, düş kurmadan, anlamadan çılgın gibi kıyıya doğru yüzmeye başlamış. ama yaratık daha hızlı yürüyormuş ve onun dirseğine, bacaklarına sırtına dokunuyormuş sırıtarak.<br /></p><br /><p><br />Sonunda kovalamaca karaya çıkınca da devam etmiş. en sonunda bir çoban çocuğa rastlamışlar ve çocuk yaratığı kovmuş. meğer yaratık ormanda çobanların yardımıyla yaşayan deli bir kadınmış.<br /></p><br /><p><br />Hikaye korku üzerine bir hikaye ve böyle Turgenyev dışında birilerinin de anlattığı bir kaç kısa hikayeyi barındırıyor ve arada Guy de Maupassant korku üzerine değinmelerde falan bulunuyor. <br /></p><br /><p><br />Bu özerini verdiğim benim şimdiye kadar okuduğum en ürkütücü hikaye. <br /></p><br /><p align="center"><br /><a href="http://alticizilen.blogspot.com">altıçizilen </a> <br /></p><br /><br /><br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1160342960932031642006-10-09T00:29:00.000+03:002006-10-09T00:29:20.943+03:00Novy Mir'in editörü bir gün yatakta <span style="font-style:italic;">İvan Denisovic'in Yaşamında Bir Gün</span>'ün henüz yayınlanmamış dosyasını okuyordu. Okudukjlarından o kadar etkilendi ki, duyduğu saygıyı gösterebilmek için yataktan çıkmakla kalmadı, takım elbise giyip kravat taktı, okumaya devam etti.<br /><center><a href="http://altıcizilen.blogspot.com">altıÇizilen</a></center>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1159893702846942192006-10-03T19:41:00.000+03:002006-10-03T19:41:42.866+03:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/1600/mulberry_tree.0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/320/mulberry_tree.0.jpg" border="0" alt="" /></a><span style="font-style:italic;">_<span style="font-weight:bold;">Mulberry Tree</span><br />Vincent Van Gogh, yağlı boya, 122cmx107cm,1889</span><br /><br /><center><span style="font-weight:bold;">Ağaçlar</span><br />Solgun, kızıl yorgunluk çöktü yine.<br />Güngörmüş ihtiyarlar onlar artık, ağırbaşlı...<br />Duru ve anlaşılır bir teslimiyetle,<br />Büyük uykuları için soyunuyorlar.<br />Yapraklarında gitgide belirsizleşen<br />o içsel ezgi,<br />esrik duygulara adanmış...<br /><br />O ezgi ki,<br />geçmişin derin,unutulası izleri<br />silinip yok olana kadar sürecek olan,<br />avutan dinginliğine savrulurken onun.<br /><br />Biz yorgun aşıklarda<br />bırakacağız kendimizi o ezgisel beşiğe.<br />Düşlerimiz de savrulup,<br />yapraklarla birlikte örtecek toprağı.<br />Eski bir örtü olacak<br />bu hüzün veren uykuya...<br /><a href="http://albatroslar.blogspot.com/">Yalçın Işık</a>/2000</center><br /><center><a href="http://alticizilen.blogspot.com">altıÇizilen</a></center>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1157882932917533992006-09-10T13:07:00.001+03:002006-09-10T13:08:52.920+03:00Schopenhaur'un "Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar"ında yaptığı alıntılardan yaptığım alıntılar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/1600/MELANKOL.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/320/MELANKOL.jpg" border="0" alt="" /></a><br />_kolay değildir mutluluk,<br /> kendimizde bulmak çok zor,<br /> başka yerde bulmak imkânsızdır.<br /> [C<span style="font-style:italic;">hamfort</span>]<br /><br />_İnsanları huzursuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki görüşleridir. [<span style="font-style:italic;">Epiktetos</span>]<br /><br />_Felsefede, politikada, edebiyatta, ya da sanatta olağanüstü olan tüm insanlar melankoliktir. [<span style="font-style:italic;">Aristoteles</span>]<br /><br />_Güzellik kalpleri bizim için önceden kazanan bir tavsiye mektubudur. [<span style="font-style:italic;">Schopenhauer</span>]<br /><br />_Delinin yaşamı ölümden beterdir. [<span style="font-style:italic;">Jesus Sirasch</span>]<br />_Fazla bilgelik olan yerde, fazla keder vardır. [<span style="font-style:italic;">Vaiz, I, 8</span>]<br />_En mutlu sözcük bile gülünç duruma düşer<br /> Onu dinleyen kulak çarpıksa eğer.[<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_Etkili olamıyorsun, her şey ruhsuz kalıyor,<br /> Kendini üzme!<br /> Bataklığa düşen bir taş<br /> Halkalar oluşturmaz. [<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_Başkalarını onurlandırdığımızda<br /> Kendimizi soysuzlaştırmak zorundayız. [<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_...Kendileri biraz ışısınlar diye<br /> Beni yadsımaya hazır olanların...[<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_Zihnin tüm neşesi, tüm canlılık, insanın onunla kendini kıyaslayarak yüksek görebileceği bir kimsenin varlığına dayanır. [<span style="font-style:italic;">Hobbes</span>]<br /><br />_Yalnız bir yaşamı sürekli aradım<br /> (Dere, tarla ve orman tanıktır buna)<br /> Işığın yolunu bulmamda yararı dokunmayan, O budala kafalardan kaçarak. [<span style="font-style:italic;">Petrarca</span>]<br /><br />_Yalnızlık zordur: ama yine de toplulukla olma,<br /> Yoksa her yerde bir çölün ortasında kalırsın. [<span style="font-style:italic;">Angelius Silesius</span>]<br /><br />_Bırak kendi tasanla oynamayı<br /> Bir akbaba gibi, yaşamını kemiren:<br /> En kötü toplum bile duyumsatır sana,<br /> İnsanların arasında bir insan olduğunu.<br />_Yaşının ruhuna sahip olmayan, yaşının tüm sıkıntılarını yaşar. [<span style="font-style:italic;">Voltaire</span>]<br /><br />-Çok yaşayan, çok da kötü yaşar. [<span style="font-style:italic;">İspanyol atasözü</span>]Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1157882848892609502006-09-10T13:07:00.000+03:002006-09-10T13:07:28.906+03:00Schopenhaur'un "Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar"ında yaptığı alıntılardan yaptığım alıntılar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="ttp://www.mundofree.com/pinturanordica/MELANKOL.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px;" src="ttp://www.mundofree.com/pinturanordica/MELANKOL.JPG" border="0" alt="" /></a><br />_kolay değildir mutluluk,<br /> kendimizde bulmak çok zor,<br /> başka yerde bulmak imkânsızdır.<br /> [C<span style="font-style:italic;">hamfort</span>]<br /><br />_İnsanları huzursuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki görüşleridir. [<span style="font-style:italic;">Epiktetos</span>]<br /><br />_Felsefede, politikada, edebiyatta, ya da sanatta olağanüstü olan tüm insanlar melankoliktir. [<span style="font-style:italic;">Aristoteles</span>]<br /><br />_Güzellik kalpleri bizim için önceden kazanan bir tavsiye mektubudur. [<span style="font-style:italic;">Schopenhauer</span>]<br /><br />_Delinin yaşamı ölümden beterdir. [<span style="font-style:italic;">Jesus Sirasch</span>]<br />_Fazla bilgelik olan yerde, fazla keder vardır. [<span style="font-style:italic;">Vaiz, I, 8</span>]<br />_En mutlu sözcük bile gülünç duruma düşer<br /> Onu dinleyen kulak çarpıksa eğer.[<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_Etkili olamıyorsun, her şey ruhsuz kalıyor,<br /> Kendini üzme!<br /> Bataklığa düşen bir taş<br /> Halkalar oluşturmaz. [<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_Başkalarını onurlandırdığımızda<br /> Kendimizi soysuzlaştırmak zorundayız. [<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_...Kendileri biraz ışısınlar diye<br /> Beni yadsımaya hazır olanların...[<span style="font-style:italic;">Goethe</span>]<br /><br />_Zihnin tüm neşesi, tüm canlılık, insanın onunla kendini kıyaslayarak yüksek görebileceği bir kimsenin varlığına dayanır. [<span style="font-style:italic;">Hobbes</span>]<br /><br />_Yalnız bir yaşamı sürekli aradım<br /> (Dere, tarla ve orman tanıktır buna)<br /> Işığın yolunu bulmamda yararı dokunmayan, O budala kafalardan kaçarak. [<span style="font-style:italic;">Petrarca</span>]<br /><br />_Yalnızlık zordur: ama yine de toplulukla olma,<br /> Yoksa her yerde bir çölün ortasında kalırsın. [<span style="font-style:italic;">Angelius Silesius</span>]<br /><br />_Bırak kendi tasanla oynamayı<br /> Bir akbaba gibi, yaşamını kemiren:<br /> En kötü toplum bile duyumsatır sana,<br /> İnsanların arasında bir insan olduğunu.<br />_Yaşının ruhuna sahip olmayan, yaşının tüm sıkıntılarını yaşar. [<span style="font-style:italic;">Voltaire</span>]<br /><br />-Çok yaşayan, çok da kötü yaşar. [<span style="font-style:italic;">İspanyol atasözü</span>]Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1157573056332459572006-09-06T23:04:00.000+03:002006-09-06T23:04:16.333+03:00Vali, Durak Ağa'yı yemeğe çağırmış, Padişah küffara cenk açtığını söyleyerek büyük oğlunu askere istemiş, oğlan gitmiş, şehit...<br />Bir süre sonra Vali, Durak Ağa'ya Padişah'ın isteğini iletmiş ortanca oğlanı da askere istemiş.<br />O da gitmiş, şehit!<br />AĞA'nın elinde bir oğlu kalmış, ona gözü gibi bakarken Padişah küçük oğlanı da istemez mi?<br />Durak Ağa dayanamamış:<br />"Vali Paşa, sen git Padişah'ıma selamımı söyle, böyle, benim şeyime güvenip ona buna savaş açmasın!"<br /><span style="font-style:italic;">[milliyet'ten hasan pulur'dan aldım bunu...]</span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1157573009174730972006-09-06T23:03:00.000+03:002006-09-06T23:03:29.186+03:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.sexoteric.com/pic/nl/artpic/18/2070/marie-louise.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px;" src="http://www.sexoteric.com/pic/nl/artpic/18/2070/marie-louise.jpg" border="0" alt="" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">emotionalisme:</span>heyecansalcılık <span style="font-weight:bold;">hipokrit</span>:ikiyüzlü<br />_yaşam o kadar ürkünç ki ona dayanmak ancak ona aldırmamakla mümkün olur! bu da ancak sanat dünyasında yaşayarak gerçekleşir. (<span style="font-style:italic;">flaubert</span>)<br />_gerçeğin sadece bozulmuş biçimine sahip olduğumuz duygusu ve düşüncemizin öznel biçimleri içinde hapis edildiğimiz duygusu, ilk kez <span style="font-weight:bold;">Mademe Bovary</span>'de sanatsal ifadesini bulmuştur.<br /><span style="font-weight:bold;">bovarizm:</span>sürekli başka insanların yerinde olmayı isteyen, başka bir deyişle, kendilerini oldukları gibi değil, olmayı istedikleri gibi gören zavallıların yakalandıkları ruh hastalığı...<br />_hepimiz meçhul kişiler olarak ölüyoruz. (<span style="font-style:italic;">Balzac!</span>)<br /><span style="font-weight:bold;">siyase</span>t=>toplumsal düzenleri ayakta tutmak veya yıkmak için başvurulan güç yöntemleri <span style="font-weight:bold;">ideoloji</span>=> bu yöntemleri anlamlandırma alanında ifade edilme biçimleri. ideoloji üzerinde çalışmalar anlamın (veya imlemin) tahakküm ilişkilerini sürdürmeye hizmet ettiği durumlar üzerinde çalışmalar yapmaktır. ideoloji dil'le değil söylem'le ilgili bir meseledir. ideoloji, belli insan özneleri arasında , dil'in belirli etkiler yaratmak amacıyla fiilen nasıl kullanıldığıyla ilgili bir şeydir<br />_her köyde "<span style="font-style:italic;">anavatan için ölenlerin anısına</span>" dikilmiş bir tepeden bakan ve yerlerine kaçakların anıtlarını dikmek istiyoruz. Kaçakların anısına dikilen anıtlar aynı zamanda savaşta ölenleri de temsil edecektir; çünkü onların hepsi savaşa lanet okuyarak ve kaçanların mutluluğunu kıskanarak öldüler. Direniş hareketleri kaçaklardan doğdu. <span style="font-style:italic;">(Anti-faşist partizan, Venedik, 1943)</span><br />bir diğerini ezen her ulus, kendi zincirlerini yapmak için demir döğer<br /><span style="font-weight:bold;">procrustean</span>:yunan mitolojisindeki, efsanevî dev Procrustes, misafirlerinin boylarını yatağa uydurmak için çekip uzatır ya da kısaltırdı.<br />_zulmün kal'ası var, /hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır. (<span style="font-style:italic;">tevfikFİKRET</span>)Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1156192666673027032006-08-21T23:37:00.000+03:002006-08-21T23:37:46.676+03:00Ey Türk Titre Ve Kendine Gel<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.ulkumuz.net/images/sanatcilar/ahmetyilmaz_yasiyoruz1.gif"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 100px;" src="http://www.ulkumuz.net/images/sanatcilar/ahmetyilmaz_yasiyoruz1.gif" border="0" alt="" /></a>?İlk dikkatimizi çeken, sözlerdeki düşman/şeytan figürlerinin çokluğu. İlk zamanların ?komünist ve bölücülerine? zaman içinde, ?Apo?nun piçleri?, Yunan, Ermeni, Rus, Sırp, Bulgar, İtalya, hümanistler, satanistler, AB, ?Ermeni kocası Fransa?, ABD, Iraklı Kürtler, ve sayması cidden uzun sürecek başka düşman/şeytan figürleri eklenmiş.<br /><br />?Ozan Nihat?ın 1985?te yazdığı, ?Kimler Komünist?? adlı eseri, anti-komünist türün tipik örneklerinden biri: ?Kimler komünist diye soruyorsun gardaşım/Akrep, fare, yılan, çıyan komünist/Nerede pislik görüyorsan gardaşım/Aha orada ayan neyan Komünist/Çok affedin sözün kaçarsa tadı/Devrim istiyormuş kükürtlü cadı/Oynaşcıl sürünün oynaş avradı/Arsız/ nursuz, zilli bayan komünist."<br /><br />?Ermeni ulan Ermeni/Koynumda beslenen yılan Ermeni/Buğdayımla karnı şişen Ermeni/E be heey vicdanına boyuna senin/Kalayladım ulan soyunu senin/Asırlardır Türk?e nefret beslersin/Nerede bir Türk görsen donunu pislersin. (Ozan Nihat?ın ?Ermeni?ye Yumuşak Klay? adlı eserinden.)<br /><br />?Ahmet Yılmaz ise ?ülkücülere faşist diyenlere seslenmiş: ?Ötüken yolu yokuştur/Kafaları tokuştu./Bize faşist diyenler/Ya haindir ya puşttur/Ya öyledir ya böyledir<br /><br />?Ozan Nihat ?Yunan?a İkaz? adlı dev eserinde kıta sahanlığı sorununa değiniyor: ?Uslu uslu otur fazla kaşınma/G.züne yumruğu çakarız Yunan/On iki mil falan filan düşünme/ Yurdunu başına yıkarız yunan/Kardak?a göndedin pis keşişini/Serdirme oraya murdar leşini/Tek tek sakalını bir bir dişini/Küflü kerpetenle sökeriz Yunan/Tarih dersi fayda etmez dersen/İzmir?in körfezi yetmez dersen/Şimdi seni Akdeniz?e dökeriz Yunan/Şimdi okyanusa dökeriz Yunan/Kıprıs üzerine koyarsak tavrı/Mum yakıp ararsın bu günkü devri/Zaten Kıprıs2ın bir ucu sivri/Çevirip gözüne sokaız Yunan.?<br /><br />?Dinlediğimiz albümlerin içinde kafayı Bulgarlar?a takan tek şarkıcı Ozan Alim'di. İşte ?Bilesin Bulgar?dan bir bölüm: ?Kanın aksın deryalar dem olsun/Kor ateşler ağzına gem olsun/Cesediniz çakallara yem olsun/Leşini köpekler yalasın Bulgar.?<br /><br />?Ülkücü şarkılarda dış düşmanlara karşı, ?Yunan'ı vurmak, Erivan?ı almak, Talabani ve Barzani denilen itlerin defterini dürmek? gibi çeşit çeşit sebebe dayanan bir sınır ötesi harekât/ordunun sefere çıkması talebi var. ?Türk ordusu sana bir çift sözüm var/Hele kulağını ver be Mehmedim/Önce bir gecede Ermeni?nin işini bitir/Sonra Atina?nın bağrına otur/Ozan Nihat?ı da beraberinde götür.?<br /><span style="font-style:italic;">(?Ey Türk Titre ve Şarkı Söyle? Murat Toklucu, Rolling Stone Ağustos 2006)</span><br /><br />[<span style="font-style:italic;">şöyle bi şey olsa: Türk faşistleriyle mesela Yunan faşistleri ateşli silahların falan serbest olduğu bir müsabakada karşı karşıya gelseler-bu müsabaka bir stadyumda gerçekleştirilse- bizler de böylece çekirdeklerimizi çıtlata çıtlata onların kahramanlıklarını izleyebilsek-ne güzel olurdu lan!? Ben hep Yunan faşistleri için tezahürat yapardım; onlara moral vermeye çalışır, olabildiğince çok faşist tepelemeleri için bir seyirci olarak centilmenlik sınırları içinde elimden geleni ardıma koymazdım.</span>]Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1156192629375797642006-08-21T23:36:00.000+03:002006-08-21T23:37:09.376+03:00AptallarAptallar dolaşıp duruyor dünyada<br />rüzgarın etkisiyle, açılıp kapanan<br />kalın kafalı bir kapı gibi. Herkes dinliyor sesini,<br />kaçınılması zor olan bu sesi;<br />gıcırdayarak<br />yalan yanlış kulak tırmalayan sesler<br />ve inanılması güç konuşmalar.<br />Her düşünceyi etkileyen,<br />Zaten bunların tek amacı;<br />tamamen saçmalık. Kimse birşey anlamıyor.<br />Bu denli saçmalıktan.<br />Yiyoruz yemeğimizi,<br />bu aptal kapının sesine kulak vererek.<br />İradesiz gürültü sürüyor gece boyu; uykumuza girip,<br />ve düşümüze karışıyor.<br />Her defasında, bittiği sanıldığı anda,<br />başlıyor yeniden. Kapı, sesinin çıktığınca<br />ve küfrederek konuşuyor kendi kendinle.<br />Aptallar böyledir işte.<br /><span style="font-style:italic;">Niels Hav_BirGÜN'den aldım</span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1156192552518345512006-08-21T23:35:00.000+03:002006-08-21T23:35:52.520+03:00devrim<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/541/219/400/zise1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/541/219/400/zise1.jpg" border="0" alt="" /></a><br /><center><a href="http://www.mark-z.net/"><span style="font-style:italic;">Mark Ziselson</span></a></center><br />1947?de mühendisler Suudi Arabistan?da dünyanın en uzun petrol boru hattını inşa etmeye başladılar. Arabistan?dan Akdeniz?e, 1700 kilometre boyunca petrol taşımak için tasarlandı bu hat ?bir de devrimi engellemek için.<br />Washington?da savaş sonrası Amerikan siyasetçileri Batı Avrupa?da solun sahip olduğu güçten rahatsız olmaya başlamışlardı. Fransa ve İtalya Kominist partileri popülerdi ve iyi örgütlenmişlerdi. Avrupa?nın diğer ülkelerinde sol zemin kazanmaktaydı. Kömünist solun başlıca destekçileri kömür madencileriydi. Avrupa?nın enerji ihtiyacının %90?ı kömürden sağlanmaktaydı ve bu bağımlılık kömür işçilerine azımsanmayacak bir siyasî güç kazandırmaktaydı. Trans-Arabistan boru hattıyla, Amerikalılar kömür yerine petrolü ikame ederek bu gücü azaltmayı planlıyorlardı. <br /><span style="font-style:italic;">Timothy Mitchell</span><br /><br />Eğer bu olayda istenen sonuca ulaşılamamış, devrim veya ulusal anayasa reformu sonuçta başarısız olmuş, hatta bir süre geçtikten sonra her şey (şimdilerde politikacıların öngördüğü gibi) eski hâline dönmüş olsa bile, onun getirdiği felsefî ilham gücünden hiçbir şey kaybetmemeli. Çünkü bu olay fazlasıyla önemlidir, insanlığın çıkarıyla çok bağlantılıdır, ve etkisi dünyanın her tarafında, bu tarz çabaların tekrarı arzusuyla çalkalanan uluslar tarafından hatırlanmamak için fazlasıyla yazılmış vaziyettedir.<br /><span style="font-style:italic;">1798-Kant</span><br /><br />Sorun burada, devrim fikrinin rasyonalliğe, insanî ilerlemeye ve toplumun mükemmelleştirilebilirliğne olan Aydınlanma inancından doğması, ne var ki<br />Modern devrimci programlar tarafından uygulandığında yıkıcı şiddete ve otoriterliğe yol açan şeyin yine aynı söylemler olmasıdır.<br /><span style="font-style:italic;">Saul Newman</span><br /><br />Devrim yeni düzenlemeler amaçlar; isyan bizi başkaları tarafından düzenlenmemize izin vermeye değil, kendimizi düzenlemeye götürür ve ?kurumlar? hakkında hiçbir parlak umut bırakmaz. Bu kurulu olana karşı bir savaş değildir, çünkü büyüyüp gelişirse kurulu olan kendiliğinden yıkılır; bu yalnızca benim kurulu olandan kendimi azat etmemdir.<br /><span style="font-style:italic;">Maz Stirner</span><br />birikim/mayıs-haziranUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1156192336047528522006-08-21T23:32:00.000+03:002006-08-21T23:32:16.063+03:00sağ-solSolun ana özelliği eleştiridir. Buna karşın sağ, eleştirinin tam karşıtı olan yüceltme pozisyonunu alır rahatlıkla. Sol, riyakâr yönlerinin ifşa edilmesi gerektiğini düşündüğü hayatın ve dünyanın mevcut hâli karşısında daimi bir hoşnutsuzluk sergilerken, sağ, bütün insanları, kurumları, yaşanan dünyayı, doğayı, gelenekleri ve ahlakî düzlemde de insanlar arası etkileşimleri yöneten düzeni yüceltir. Sağ her ne kadar kötülüğün varlığını reddetmese de ona ontolojik bir özellik atfeder. İnsanların takdire şayan çabaları onu azaltmaya imkân tanısa da kötülük insanlık durumuna içkindir. Bunun karşısında, dünyanın izlediği güzergahın tarihsici bir okumasına sahip olan sol, kötülüğü belirli ve hâkim toplumsal-tarihsel koşullar olarak tanımlar. İşte bu yüzden, solun duyduğu hoşnutsuzluk ifadesini protesto retoriğinde bulan devrime yönelik bir güdüye yol açar. Tarihle kurulan bu farklı ilişki tarzı farklı insanbilimlerine de tekabül eder. Sağ, kati biçimde insan doğasına inanır. İnsanlar ne ise odurlar ve hiçbir şey bunu temelden değiştiremez. İnsanlar oluşurlar, bu anlamda da esasen her zaman bilinemez kalırlar. (?)<br /><span style="font-style:italic;">[makalenin ilerleyen satırlarında artık burjuva olmayan yeni bir sınıf üzerinde dururken, bu sınıfın neden sağ kanatta yer aldığını şöyle gerekçelendiriyor yazar]</span><br />Ne anlamda sağ kanattalar? ?artık bir toplumsal adalet duygusundan ve önceki kuşak aydınların hareketlerine yön veren suçluluk hissinden yoksul olmaları anlamında. Sömürü gibi bir mefhum onlara tamamen yabancı? Mevcut haliyle dünya onlara münasip geldiği için sağcı oldukları söylenebilir. Yeni kapitalizmle iç içeler. Üretim ilişkileri alanında ve iktisadi düzende topyekün devrim düşüncesini tamamen terk etmiş durumdalar. Topyekûn devrim için beklemeye gerek yok; onlar için çoktan gerçekleşti. <br /><span style="font-style:italic;">[bu yeni sınıfla finans, sanat, moda, bilişim teknolojisi, iletişim, ve medya sektörlerinde yer alan bir kitle kastediliyor]</span><br />?<span style="font-style:italic;"><span style="font-weight:bold;">1968 Mayıs?ı Sonrasında Sol ve Topyekûn Devrime Duyulan Özlem</span></span>? <span style="font-weight:bold;">Luc Boltanski</span>, <span style="font-style:italic;">Birikim Mayıs Haziran 2006<br /></span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1150355575764910702006-06-15T10:12:00.000+03:002006-06-15T10:12:55.763+03:00heterodoksiKıldan köprü yaratmışsın gelsin kulum geçsin deyu<br />Hel biz şöyle duralım yiğit isen geç a Tanrı.<br />[Kaygusuz Abdal]<br /><br />Gitdi beyler mürveti binmişler atı<br />Yedüği yoksul eti içdüği kan olısar.<br />[Yunus Emre]<br /><br />reha çamuroğlu'ndan aldım bunlarıUnknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1150355550343534692006-06-15T10:11:00.001+03:002006-06-15T10:12:30.343+03:00namazda huşû hakkında...bir savaşta Hz. Ali'nin bacağına isabet eden ve çok ıstırap veren bir okun oradan çıkarılması gerekmektedir. Cerrahi müdehalenin acısına dayanamayacağını anlayan Hz. Ali, cerraha namaza durmak istediğini bildirmiş ve böylece ok ancak o namazda iken çıkartılabilmiştir. Bunun sebebi, Haz Ali'nin namazda kendisini tamamen Allah'a vermesi, huşû içinde ibadet etmesi dolayısıyla cerrahi müdehalenin acısını duymamasıdır...Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1150355497858905792006-06-15T10:11:00.000+03:002006-06-15T10:11:37.866+03:00matamatik bilmenin faydalarıKış gelince, uzun paltomun altından, kendimi gazete kağıdından sargılarla sarmalardım ve bunları Nisan?da, toprak iyiden iyiye uyanana kadar atmazdım. Times Literary Supplement, insanı hiç yarı yolda bırakmayan sağlamlığı ve su geçirmezliğiyle, bu amaca takdire şayan bir uygunluk gösteriyordu. Osuruğa bile bana mısın demiyordu. Bu konuda elim kolum bağlı, karanfilimden en ufak fırsatta gaz kaçıyor, arada bir bu durumdan söz etmemek benim için çok zor, her ne kadar çok iğrensem de. Bir gün kaç kere osurduğumu saymıştım. On dokuz saatte üç yüz on beş osuruk, yani vasati saate on altı osuruktan fazla. Aslına bakarsanız hiç de aşırı bir miktar değil. Her on beş dakikada dört osuruk. Lafı edilmeye bile değmez. Dört dakikada bir osuruk bile etmiyor. İnanamıyorum. Yav, buna osurmak bile denmez, bu konuyu hiç açmasam daha iyiymiş. Fevkalade bir şey, matematiğin insanın kendisini bilmesine böylesine yardımcı olması.<br /><span style="font-style:italic;">Krş. Samuel Beckett, ?Üçleme: Molloy, Malone Ölüyor, Adlandırılamayan?, çev. Uğur Ün, Ayrıntı Yayınları, s. 33.</span><br />_<a href="http://www.verkac.org/sapkali-a/">kaynak</a>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1149024767678401862006-05-31T00:32:00.000+03:002006-05-31T00:32:47.693+03:00borges'in alıntılarından alıntılar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:RnQR0MHntPwhvM:esperanto.org/Ondo/Borges.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 75px;" src="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:RnQR0MHntPwhvM:esperanto.org/Ondo/Borges.jpg" border="0" alt="" /></a>Aşağılanmada bir kesinlik vardı sanki. (<span style="font-style:italic;">T. E. Lawrence</span>) Yüzümü areıyorum,/ Dünya yaratılmadan önce benim olan (<span style="font-style:italic;">Yeats</span>) Ve kraliçe bir gün Asterion adlı bir oğula can verdi. (<span style="font-style:italic;">Apollodoros</span>) Beni öldürse bile inanacağım ona. (<span style="font-style:italic;">Eyüp 13:15</span>) Tanrım! Bir fındık kabuğuna sığıp, gene de kendimi hudutsuz ülkelerin hükümdarı sayabilirdim. (<span style="font-style:italic;">Hamlet, II, 2</span>) Allah da onu yüz yıl ölü bıraktıktan sonra dirilterek, "Ne kadar zaman kaldın?" diye sormuş, o da, "Bir gün, belki daha az," demiş. (<span style="font-style:italic;">Kur'an II. 259</span>) ... kadınların aşkına değip geçerken... (<span style="font-style:italic;">2 Samuel 1:26</span>) "...kendisine yuva yapan örümcek gibi; oysa yuvaların en çürüğü örümcek ağıdır." (<span style="font-style:italic;">Kur'an, XXIX, 40</span>)Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1148471145018771842006-05-24T14:45:00.000+03:002006-05-24T14:45:45.020+03:00Taşrada Düğün Hazırlıkları - 102. Aforizma / Franz Kafka<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:2tw3Uz349yEkVM:www.fineart.utoronto.ca/mvs/graphics/hawken/hawken-kafka1.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width:100px;" src="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:2tw3Uz349yEkVM:www.fineart.utoronto.ca/mvs/graphics/hawken/hawken-kafka1.jpg" border="0" alt="" /></a>Çevremizdeki acıları bizim de çekmemiz gerekmektedir. Hepimizin ortak bir vücudu yoktur, ama ortak bir büyümesi vardır: bu ise, şu ya da bu biçimde acılar içinden çekip götürür bizi. Nasıl ki çocuk belli bir gelişim sonucu yaşamın tüm evrelerinden geçer(her evrede, istek ve korku bakımından bir önceki için erişilmez görünür aslında), yaşlanır ve sonunda ölürse, biz de bunun gibi(insanlıkla aramızdaki bağ, kendimizle aramızdaki bağdan güçsüz değildir) yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları üstünlük diye yorumlamaya yer yoktur.Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1148471050178367442006-05-24T14:43:00.000+03:002006-05-24T14:44:10.196+03:00153. fragman<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:q9WU8b0YJfykwM:www.erzwiss.uni-hamburg.de/Personal/Lohmann/Klassiker/adorno.gif"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width:75px;" src="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:q9WU8b0YJfykwM:www.erzwiss.uni-hamburg.de/Personal/Lohmann/Klassiker/adorno.gif" border="0" alt="" /></a>Son olarak. - Umutsuzluk karşısında sorumlu bir biçimde sürdürülebilecek tek felsefe, her şeyi kurtarılmanın bakış açısından görünecekleri biçimiyle düşünme çabasıdır. Kurtarılışın dünyaya saçtığı ışıktan başka ışığı yoktur bilginin; başka her şey kurgudur, tekrardır, sadece tekniktir. Perspektifler oluşturulmalı, öyle perspektifler ki dünyayı yerinden uğratsın, yadırgatsın, onu bütün çatlakları, kırışıklıkları, yara izleriyle birlikte bir gün mesihin ışığında görüneceği gibi sefalet ve çarpıklığıyla göstersin. Keyfiliğe ya da cebre kaymadan, sadece nesnelerle temas yoluyla böyle perspektiflere ulaşmak- düşüncenin görevi sadece budur. En kolay şeydir bu, çünkü durum bunu istemektedir bizden, çünkü sonuna kadar götürülen negatiflik, adı konduğunda ve göz kırpmadan yüzleşildiğinde, kendi karşıtının ayna imgesini verir. Ama aynı zamanda en imkansız olan şeydir, çünkü varoluşun menzilinin dışında duran, bir milim bile olsa dışında duran bir bakış açısını gerektirir; oysa hepimiz biliyoruz ki herhangi bir geçerli bilgi ancak varolandan elde edilebilir, ama böyle olduğu için de kaçmaya çalıştığı sefalet ve çarpıklığın izlerini taşır. Düşünce, koşulsuz olan adına kendi koşulluluğunu ne kadar yadsırsa, dünyaya da o kadar bilinçsizce ve dolayısıyla o kadar yıkıcı biçimde teslim eder kendini. Sonunda kendi imkansızlığını bile mümkün olan adına kavramak zorundadır. Ama düşüncenin böylece altına girdiği yükün yanında, kurtarılmanın gerçekliği ya da gerçekdışılığı <span style="font-style:italic;">sorunu da pek önemsizdir.<br />Minima Moralia - Theodor Adorno - Metis Y.</span><br /><center><a href="http://altıcizilen.blogspot.com">altıÇizilen</a></center>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1147737122443355522006-05-16T02:51:00.000+03:002006-05-16T02:52:02.453+03:00kara değil mi?<center><br />Bana kara diyen dilber<br />Gözlerin kara değil mi?<br />Yüzünü sevdiren gelin<br />Kaşların kara değil mi?<br /><br />Beni kara diye yerme<br />Mevlâ'm yaratmış, hor görme<br />Ala göze siyah sürme<br />Çekilir, kara değil mi?</center><br />[<a href="http://www.badem.org/">badem</a>'in 'badem'albümünün giriş parçasının sözleri bunlar. karacaoğlan'a ait... (şarkı da çok iyi yapılmış..) şiirin tamamı <span style="font-weight:bold;"><a href="http://benhayattaykendevam.blogspot.com/2006/05/kara-deil-mi.html">şurada</a></span>.<br /><center><a href="http://alticizilen.blogspot.com">altıÇizilen</a></center>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1146768278523020092006-05-04T21:44:00.000+03:002006-05-04T21:44:38.536+03:00kar küreyicileri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/1600/mi.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/437/1448/200/mi.jpg" border="0" alt="" /></a>Çocukluğumda, kar küreyen adamları ilk kez gördüğüm günü anımsıyorum. İncecik pılı pırtılar içindeydiler. Ne yaptıklarını, kim olduklarını sormuştum büyüklere. İşsiz adamlar olduklarını ve yemek paralarını çıkarsınlar diye onlara bu işin verildiğini söylemişlerdi. Öyleyse layıklarını bulmuşlar, diye bağırmıştım hırsla, kar küreyenin layığı budur! Sonra da kendimi tutamayıp hıçkırıklara boğulmuştum.<br /><span style="font-style:italic;">adorno, <span style="font-weight:bold;">minima moralia</span>, metis1998</span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1145267021150220192006-04-17T12:43:00.000+03:002006-04-17T12:46:29.770+03:00Antalyalı Genç Kıza Mektup _Ahmet Hamdi Tanpınar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:sH4nPX1FmTpwPM:www.ata.boun.edu.tr/chronology/kim_kimdir/kimkimdir_images/ahmet_hamdi_tanpinar.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 75px;" src="http://images.google.com.tr/images?q=tbn:sH4nPX1FmTpwPM:www.ata.boun.edu.tr/chronology/kim_kimdir/kimkimdir_images/ahmet_hamdi_tanpinar.jpg" border="0" alt="" /></a><br />Mektubunuza vaktinde cevap veremedim. Maalesef kâtibim yok. Halbuki şair, muharrir ve üniversite hocası olarak işim epey fazla. Lise sınıflarını, vaktiyle efsanevî denebilecek uzak bir çağda, yani 1918-1919 yılları arasında, benim gibi Antalya'da okuyan ve beni merak eden bir genci hiçbir şekilde bekletmek istemezdim.<br /><br /><center><a href="http://alticizilen.blogspot.com">altıÇİZİLEN</a>|<a href="http://benhayattaykendevam.blogspot.com/2006/04/antalyal-gen-kza-mektup-ahmet-hamdi.html">yazının tamamı</a></center>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1145125858702102662006-04-15T21:30:00.001+03:002006-04-15T21:30:58.726+03:00Avangard ve Ötesi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.centrepompidou.fr/images/oeuvres/XL/3I01504.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 200px;" src="http://www.centrepompidou.fr/images/oeuvres/XL/3I01504.jpg" alt="" border="0" /></a><br />Avangard, demek ki yıkıcıdır, belleği olmayan bir yıkıcılıktır fakat söz konusu olan: Gelenekle birlikte geleneğe ait algılama biçimleri de tahrip edilmeli, dahası unutulmalıdır. Dionyssoscu bir esrime içinde bir deha olarak sanatçı, kitleden farklı, daha doğrusu, onun dışında ve neredeyse üzerinde bir bireysellik içerisinde -ki bu bireysellik nihai olarak narsisizmle tamamına ermeye mahkumdur- yeni formlar icad etmeli, icad ettiklerini daha tam kavranamadan yeniden yıkmalı, tahrip etmeli, bozmalı, ardından sil baştan yapıp yepyeni formlar yaratmalıdır. Ve bu yaratma süreci belirlenimsiz, dehaya özgü bir akıldışılıkla, sezgiyle daha çok, nereye varacağını bilmeden devam etmeli ve her adımda hakikate dair yeni açılımlara mevzi açmalıdır - ki bu hakikat artık özneldir: Deha'ya ait öznel hakikat kitle için nesneldir. Sanatçı bunu, potansiyelinin sınırlarını aşmakta zorlanan, sıkışmış kitlenin kendini açımlaması için yapmalıdır.<br /><center><a href="http://alticizilen.blogspot.com">altıÇİZİLEN</a>|<a href="http://benhayattaykendevam.blogspot.com/2006/04/avangard-ve-tesi_15.html">yazının tamamı</a>|</center>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-17897351.post-1143536632056888642006-03-28T12:03:00.000+03:002006-03-28T12:16:04.900+03:00Batı Felsefesinde 'Kadın' ve 'Erkek'<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.orangeblog.net/media/Jean-Auguste-Dominique%20Ingres%20-%20Jupiter%20and%20Thetis_small.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 200px;" src="http://www.orangeblog.net/media/Jean-Auguste-Dominique%20Ingres%20-%20Jupiter%20and%20Thetis_small.jpg" alt="" border="0" /></a><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Platon</span> evrendeki akıl ve düzenin yansımasının kadın ruhunda, erkek ruhundaki kadar net olmadığını varsayılır.<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Francis Bacon</span>'a göre doğa, hem kadınsı hem de bilinebilir bir doğa niteliğini kazanır. Bilinebilir Doğa, kadınsı bir şey gibi sunulur ve bilimin görevi, bu kadın üzerine doğru türden bir erkek tahakkümü kurmaktır. "Zihin ile Doğa'yı, iffetli ve yasal bir yolla evlendirelim", der Bacon, evlilikteki doru türden hakimiyetin zorbalık anlamına gelmediğini öne sürer. Doğa üzerinde "ancak kendisine itaat ederek hakimiyet kurulabilir." Bacon'un ilk kitaplarından birinin adı <span style="font-style: italic;">Zamanın Erkeksi Doğuşu</span>dur...<br /><br />İlerleme, der <span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Philo</span>, "aslında erkek olana yönelerek, kadın cinsiyetini terk atmekten başka bir şey değildir.; çünkü kadın cinsi maddidir, edilgendir, cisimsel ve duygu-algısaldır; oysa erkek olan etken, rasyonel, cisim dışı ve zihin ve düşünceye daha yakın olandır.<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Augustinus</span>'a göre kadın rasyonel zihinsel zeka kapasitesi bakımından eşit yaradılışa sahiptir; fakat taşıdığı bedenin cinsiyeti nedeniyle, eyleme arzusunun rasyonel zihinle doğrudan edimde bulunma becerisi kazanması için bağımlı yaratılmış olmasına benzer biçimde, erkek cinsiyetine bağımlı kılınmıştır.<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Descartes</span> <span style="font-style: italic;">Metot Üzerine Konuşma</span>'da kesin bilgiye ulaşmak için geliştirdiği bilgi yönteminin "kadınların bile" işine yarayabileceğini yazmıştır. Kartezyen Erkek Akıl'ın şeylerin doğru bilgisine ulaşmak için aşması gereken duyusal alandan kadınlar sorumludur. O, erkek ise eğer bilimin nihaî temelini yakalamak istiyorsa, bilimsel etkinliğin büyük bir bölümünde, disiplinli imgelem düzeyinde ve katı, saf anlık düzeyine geçmek zorundadır. Kadının görevi, erkek Akıl'ın avuntu, ısı ve gevşeklik ihtiyacını gidereceği alanı, zihin ve bedenin birbirine karıştığı alanı korumaktır. Erkek, eğer Akıl'ın en yüce biçimini uygulamak istiyorsa yumuşak duyguları ve duyusallığı geride bırakmak zorundadır; onları erkek için koruyacak olan kadındır.<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Rousseau</span>, kadınları, Akıl tarafından ehlileştirilmesi gereken potansiyel bir düzensizlik kaynağı olarak görür. Rousseau, <span style="font-style: italic;">D'Alembert'e Mektup</span>'ta kadınlardan şikayet eder: "Hiçbir halk hiçbir zaman aşırı şaraptan mahvolup gitmemiştir; mahvolanlar hep kadınların kural tanımazlıklarından mahvolmuştur", der.<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Kant</span> <span style="font-style: italic;">Yüce ve Güzel Üzerine</span>'de bilgilenme çabasında olan bir kadın, "sakal sahibi olmayı istese daha iyi olur çünkü edinmeye uğraştığı derinlik havasını bu şekilde daha iyi ifade edebilir," der. Fakat soyur düşünme eksikliği, kadın zihnindeki bir kusur olarak görülmez; tümelleri kavrama eksikliği, kadının sahip olduğu başka zihinsel özelliklerle -beğeni, duyarlılık, pratik akıl vb.- ile doldurulur.<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 0, 0);">Shopenhauer</span>, <span style="font-style: italic;">Kadınlar Hakkında</span> adlı bir denemesinde, kadının akıl yürütme gücünden yoksun oluşunu doğuştan gelen bir olgunlaşmamışlık olarak dile getirir. Shopenhauer, kadınların oldukça sınırlı türden bir akıl yürütme becerisi kazanabileceklerini ve "bütün yaşamları boyunca büyük bir çocuk olarak" kalacaklarını düşünür.<br /><br /><span style="color: rgb(153, 0, 0); font-weight: bold;">Hegel</span>, Hukuk Felsefesi'nde kadın bilincinin karakteristiği olan "mutlı düşünceleri, beğeni ve zerafet"i erkeğin "tümel bir yeti" gerektiren başarısı ile karşılaştırır. "Kadın, bilgiyi edinerek değil, yaşayarak adeta fikirleri soluyarak öğrenir. Buna karşılık erkek, erkeğin statüsü ancak düşüncenin gerilimiyle ve teknik bir çabayla kazanılır." Hegel, kadın bilincini, Sivil toplum'un kadın bilincine daha çok varmış yaşamına göre oldukça ilkel olan Aile yaşamı ile bir tutar.<br /><br />Son cümle de artık <span style="font-weight: bold; color: rgb(153, 51, 153);">Simone de Beauvoir</span>'den olsun:<br />"Kadınlar, kendi tasarılarını yansıtan herhangi bir erkek miti kuramamış oldukları" içindir ki "hâlâ erkeklerin rüyalarıyla rüya görürler."<br /><span style="font-style: italic;">(Erkek Akıl, Genevieve Lloyd, Ayrıntı,1996, İst.)</span>Unknownnoreply@blogger.com0